Kriminoloji Biliminin Kurucusu Kimdir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir Bakış
Kriminoloji, suçları, suçluları ve adaletin işleyişini bilimsel bir bakış açısıyla inceleyen bir disiplindir. Peki, bu bilimin temellerini atan kişi kimdir? Çoğu zaman, bilimin tarihine bakıldığında kurucular genellikle tek bir figürle özdeşleştirilir. Ancak, kriminolojinin temellerini atan figürler sadece bilimsel katkılarından değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi önemli dinamikleri şekillendiren düşüncelerinden de etkilenmiştir.
Gelin, kriminolojinin kurucularını sadece birer akademik figür olarak değil, toplumsal değişim ve sosyal adalet anlayışlarının evrimini etkileyen düşünürler olarak ele alalım. Bu yazı, kriminoloji biliminin tarihine, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik perspektifinden bakmayı amaçlıyor. İki farklı bakış açısını – çözüm odaklı erkek perspektifini ve empatik kadın bakış açısını – birleştirerek bu soruyu derinlemesine inceleyeceğiz.
Cezare Lombroso ve Bilimsel Temellerin Atılması
Kriminolojinin kurucusu olarak genellikle Cesare Lombroso kabul edilir. 19. yüzyılda İtalya’da yaşamış olan Lombroso, suçluların belirli biyolojik ve fiziksel özelliklere sahip olduklarını iddia etti. Bu görüş, suçların doğuştan gelen bir özellik olduğu fikrini doğurdu. Lombroso’nun teorileri, bilimsel dünyada büyük bir etki yaratmış olsa da, toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk gibi faktörlere dayanan eleştirilerle karşılaşmıştır.
Erkek egemen bir toplumda, Lombroso’nun bu teorileri çoğunlukla sınırlı ve tek yönlü bir bakış açısını yansıtıyordu. Suçluluğun biyolojik temellere dayandırılması, kadınların suçlu olma potansiyellerini görmezden geliyordu. Bu dönemde, suçlu kadın figürü genellikle bir “sapma” olarak kabul ediliyordu. Kadınların toplumsal rollerini ve normlarını ihlal etmeleri, genellikle “doğa dışı” bir davranış olarak tanımlanıyordu.
Feminist Kriminoloji ve Kadınların Kriminolojiye Katkıları
Kriminolojinin gelişiminde, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadınların katkıları önemli bir rol oynamıştır. Feminist kriminoloji, toplumsal cinsiyetin suçla ilişkisini sorgular ve kadınların suçlu olma potansiyellerini, erkeklerinkilerle eşit şekilde ele alır. Bu bakış açısı, Lombroso’nun biyolojik determinist yaklaşımlarına karşı çıkarak, suçların toplumsal yapılar, cinsiyet rolleri ve erkek egemen sistemler tarafından şekillendirildiğini savunur.
Kadınların, özellikle de işçi sınıfından gelen kadınların, suçla ilişkisini inceleyen feminist kriminologlar, toplumsal eşitsizliklerin ve kadınların maruz kaldığı şiddetin suç davranışlarını nasıl etkilediğini ortaya koymuştur. Bu noktada, Elif gibi empatik bir bakış açısına sahip bir kadının yaklaşımı ön plana çıkar. Elif, kadınların suç işlemesinin sadece bireysel bir tercih değil, toplumsal baskılar, aile içi şiddet, ekonomik yoksulluk gibi faktörlerin etkisiyle şekillendiğini düşünür. Onun için suç, sadece bireysel bir suçluluk değil, bir toplumun uğradığı sosyal adaletsizliklerin yansımasıdır.
Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifi: Erhan’ın Analitik Yaklaşımı
Erhan gibi çözüm odaklı bir bakış açısına sahip bir erkek, kriminoloji biliminin toplumsal cinsiyet ve çeşitlilikle ilgili dinamikleri nasıl şekillendirdiğini analiz ederken, genellikle suçla mücadelede daha stratejik yollar arar. Suçun, sadece bireysel değil, toplumsal ve yapısal bir sorun olduğunu kabul eder. Erhan, suç oranlarını azaltmak için daha kapsayıcı politikalar ve rehabilitasyon stratejileri geliştirilmesi gerektiğini savunur.
Erhan için, Lombroso’nun suçluluğu biyolojik temellere dayandıran teorileri, artık geçerliliğini yitirmiştir. Suç, bir kişinin biyolojik yapısına bağlı değil, içinde yaşadığı toplumun ekonomik, kültürel ve psikolojik koşullarına bağlı olarak şekillenir. Suçla mücadelede, toplumsal cinsiyet, ırk, sınıf ve diğer çeşitlilik faktörlerini dikkate almak, daha etkili çözümler sunabilir. Erhan’ın analitik yaklaşımı, suçların önlenmesinde daha sistematik ve adil yaklaşımlar geliştirilmesine olanak tanır.
Sonuç: Kriminolojide Toplumsal Adalet ve Eşitlik
Kriminoloji, yalnızca suçları ve suçluları anlamakla kalmaz, aynı zamanda bu suçların toplumsal ve yapısal boyutlarını da derinlemesine ele alır. Lombroso’nun biyolojik determinist bakış açısı, zaman içinde toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektiflerinden gelen eleştirilerle şekillenmiş, daha adil ve kapsayıcı bir kriminoloji anlayışına dönüşmüştür.
Bugün, kriminoloji bilimi, sadece suçları değil, suçların ardındaki toplumsal dinamikleri de anlamaya çalışıyor. Hem erkeklerin çözüm odaklı, analitik yaklaşımı hem de kadınların empatik, ilişkisel bakış açısı, suçun kökenlerini daha derinlemesine anlamamıza yardımcı oluyor. Kriminolojinin geleceği, bu iki bakış açısının birleşiminden doğacak çözümlerle şekillenecektir.
Sizce, suç ve adalet anlayışımızın şekillenmesinde toplumsal cinsiyetin ve çeşitliliğin rolü nedir? Kriminoloji biliminin gelişiminde hangi bakış açılarının daha fazla ön plana çıkması gerektiğini düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi bizimle paylaşın, toplumsal değişime hep birlikte katkıda bulunalım!